1992 yılı sonlarına doğru yeni mezun bir hekim olarak Kahraman Maraş' ın bir köyüne kura ile atanmıştım. Fırın, ekmek satan bir yer, manav, kasap filan yoktu. Eşim ve 3 yaşındaki oğlumla Sağlık Ocağının lojman (?) ına yerleşmiştik.
Personel sayısı şöyleydi:
1 Hekim (Naçizane bendeniz) ; Sorup danışacak abi-abla filan yoktu. 7/24 çalıştım
1 Hemşire ; Ebe den fazla maaş alırdı, ama ebe benim için daha değerliydi. Ebe onun işlerini fazlasıyla yapardı ama o ebelik yapamazdı
1 Ebe (Biliyorum, çok şanslıymışım)
1 Şöför (Ambulans şoförü) ; Hafta sonları kendi köyüne giderdi ve ben birşey yapamadım, siyasiler hep devreye girdi
2 hizmetli (!) ; Birinin emekliliği gelmiş (2 yılı kalmış) ikisi de aynı köyden.
1 sekreter (Erkek)
1 sıtma teknisyeni; Benden fazla maaş alıyordu yanlış hatırlamıyorsam. İşçi statüsündeydi. Amiri güya bendim. Sıtma Savaş' a bağlıydı. Ayda sadece 3 gün çalışırdı; Ambulans köylere aşıya çıkınca kalın yayma alır gönderiridi, o kadar...
Ve köylük tarla taban işleri olunca hepsi ya izinli ya raporlu olurdu.
Benim hatırladığım meşhur sağlık ocağındaki ekip çalışması böyle bir şeydi işte. O zamanlar çok düşünmüştüm. Şöförlüğü, sekreterliği (Sekreterin ehliyeti vardı) ve sıtma kanını bir kişi halledebilirdi, ebe varken hemşireye de gerek yoktu. İki hizmetliye verilen maaşın kaçta kaçıyla da o işler gani gani fazlasıyla yaptırılabilirdi.
Hatta ileri de sadece bir ebe ve doktorla aynı işlerin yürüyebileceğini hesaplamıştım.... Ne İsraftı.....
Yıllar sonra anladım ki başkaları da aynı hesabı yapmış aslında.......(!)
Personel bu durumundan elbette ki rahatsız değildi. İşini yapıp (?) maaşını alan sağlık personeli açısından " Çalışan bir şeyi neden tamir edeyim ki? " yaklaşımı vardır. Ama devlet ve ödeme kurumları ise değişimin kaçınılmazlığını görür ve değişimi zorlar. Nitekim devlet eninde sonunda fazlalıkları atıp çevikleşmek ve maliyetleri düşürmek için çözüm arayışına girdi.
Aile Hekimliği uygulamasına geçişteki asıl belirleyici motivasyonun bu maliyet düşürme ve personelin daha effektif çalıştırılması olduğunu düşünüyorum. Yani Aile Hekimliğinin ne olup olmadığı filan aslında pek umurlarında değildi. Devletin kendi koyduğu kurallarla çelişmemek için memurlarına tanıdığı hakları diğer çalışanların neredeyse sendikal mücadelelerle almaya çalıştıkları bir ortamda, özel sektördeki düşük maliyetler bu planı tasarlayanları da özendirmiş olmalı ki, hekimleri benzer koşullarda özelleştirip, tek tek kendileriyle uğtaşmaktansa, başlarındaki bir kaç patronla muhatap olarak uygulayabilecekleri hizmeti satın alma felsefesinin ilk ayağını, yarı özele geçmekle uygulamaya başladılar.
Ama yeni uygulamaya bir kılıf lazımdı. Yani biz " Aile Hekimliği nedir? Ne değildir? Ruhuna uygun uygulama nedir? Yurt dışında uygulama nasıldır?..... " filan boşuna tartışıyoruz. Onlara sadece özendirici bir ambalaj lazımdı. " Gönül verimlilik ve düşük maliyet ister, aile Hekimliği bahane.."
Bu uygulamayla devlet bize çok para vermiyor, çok kar ediyor. Sadece mobil hizmet için devletin araç, araç bakımı, amortisman (Yıllık değer kaybı)
garaj, tamirhane, sigorta, kasko, şöför, baş şöför... vs. yakıt
ihtiyacı, servis gideri filan hesaplarsanız karı görürsünüz. Bu
hizmetleri bu fiyatlara ilaç şirktlerinin bile satın alma yerine
kiraladığı gibi kiralayamazsınız.... Gider artışları vatandaşın doktora
daha kolay ulaşmasından, dolayısıyla reçete sayısındaki artıştan
kaynaklanıyor.
Peki İnsanlar yeni uygulamaya neden geçsindi? Kimse güvenli bölgeyi terk etmek istemez durduk yerde. Değişimin belirsizliği direnç yaratır. Korku ve güvenlik ihtiyacı sigortacılık gibi koskoca bir sektörün motorudur söz gelimi. İnsanların risk alabilmeleri için ödülün yeterince büyük olması gerekir.
- " Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir " - Heraklit
Aslında, hem değişimin kaçınılmaz olduğunu biliriz, hem de değişim ürkütür, korkarız..... Değişim belirsizliktir.
- TTB değişimin kaçınılmaz olduğunu reddetti, başını kuma soktu. Değişimi durdurmaya çalıştı. Meslek örgütünün varlık nedeni olan hekimleri yapayalnız ortalıkta bıraktı. Güya karşı çıktığı gelişmeleri aslında ne kadar kolaylaştırdı ve destek oldu böyle yaparak.
- Yüksek ücretlerin cazibesiyle risk alıp değişimi kabullenen hekimler ise değişimi yönetemiyor henüz. (Değişimi kabul etmekle aslında TTB den bir adım öndeler)
- Aile Hekimleri de, yöneticiler de ortaya çıkan yeni sorunlara yeni sistemin mantığı içinde çözüm geliştirmek yerine geri dönüş reflekslerine yeniliyor ve 'regresyon' gösteriyorlar. Çözümler tabanın fikri alınmadan " Ben yaptım oldu " mantığıyla tepeden inme dayatılıyor .Uygulamada yer alanların özlük hakları kısıtlı, Sendikaları yok, grev hakları yok, toplu sözleşme yok. Koyuyorsun önlerine sözleşmeyi, vazgeçemiyorlar... imzalıyorlar. Sözleşme pulu, kira, vergi dilimi... filan derken zaten verdiğinin önemli bir kısmını da geri alıyor devlet.
- Aile Hekimliği eski sistemin biraz daha yüksek ücretlerle elma şekerine dönüştürülmüş haline benzemeye başladıkça (Aslında böyle tasarlandığı ortaya çıktıkça) ve eldeki elma şekeri bitip sapı elimizde kalmadan şekeri biter bitmez, hekimler "Bağlasan durmaz" kıvamında istifalarını hazırlamaya başlayacaklardır. Kovaladığınız av harcadığınız eforu karşılamayacaksa peşini bırakırsınız - Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağalara değmeli. Bu aşama bari gereğinde toplu halde gerçekleştirilebilse.....
- TTB den bir adım önde olan Aile Hekimleri de gelişmeler karşısında değişimi yönetemezlerse bir adım sonra 1. senaryoya dönerler. (Dönecek yer kaldıysa...Artık irreversible safhaya geçtik)
- Hekimlere düşen, birlik olup değişimi yönetmeye talip olmak, Hekimlik Onuru ile bağdaşır bir biçimde sürdürülebilir alternatif senaryolar geliştirip, rakamlarla konuşup, kamuoyu oluşturarak bu dönüşüm sürecinde aktif bir aktör olarak yerlerini almaktır.
Peki İnsanlar yeni uygulamaya neden geçsindi? Kimse güvenli bölgeyi terk etmek istemez durduk yerde. Değişimin belirsizliği direnç yaratır. Korku ve güvenlik ihtiyacı sigortacılık gibi koskoca bir sektörün motorudur söz gelimi. İnsanların risk alabilmeleri için ödülün yeterince büyük olması gerekir.
- " Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir " - Heraklit
Aslında, hem değişimin kaçınılmaz olduğunu biliriz, hem de değişim ürkütür, korkarız..... Değişim belirsizliktir.
- TTB değişimin kaçınılmaz olduğunu reddetti, başını kuma soktu. Değişimi durdurmaya çalıştı. Meslek örgütünün varlık nedeni olan hekimleri yapayalnız ortalıkta bıraktı. Güya karşı çıktığı gelişmeleri aslında ne kadar kolaylaştırdı ve destek oldu böyle yaparak.
- Yüksek ücretlerin cazibesiyle risk alıp değişimi kabullenen hekimler ise değişimi yönetemiyor henüz. (Değişimi kabul etmekle aslında TTB den bir adım öndeler)
- Aile Hekimleri de, yöneticiler de ortaya çıkan yeni sorunlara yeni sistemin mantığı içinde çözüm geliştirmek yerine geri dönüş reflekslerine yeniliyor ve 'regresyon' gösteriyorlar. Çözümler tabanın fikri alınmadan " Ben yaptım oldu " mantığıyla tepeden inme dayatılıyor .Uygulamada yer alanların özlük hakları kısıtlı, Sendikaları yok, grev hakları yok, toplu sözleşme yok. Koyuyorsun önlerine sözleşmeyi, vazgeçemiyorlar... imzalıyorlar. Sözleşme pulu, kira, vergi dilimi... filan derken zaten verdiğinin önemli bir kısmını da geri alıyor devlet.
- Aile Hekimliği eski sistemin biraz daha yüksek ücretlerle elma şekerine dönüştürülmüş haline benzemeye başladıkça (Aslında böyle tasarlandığı ortaya çıktıkça) ve eldeki elma şekeri bitip sapı elimizde kalmadan şekeri biter bitmez, hekimler "Bağlasan durmaz" kıvamında istifalarını hazırlamaya başlayacaklardır. Kovaladığınız av harcadığınız eforu karşılamayacaksa peşini bırakırsınız - Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağalara değmeli. Bu aşama bari gereğinde toplu halde gerçekleştirilebilse.....
- TTB den bir adım önde olan Aile Hekimleri de gelişmeler karşısında değişimi yönetemezlerse bir adım sonra 1. senaryoya dönerler. (Dönecek yer kaldıysa...Artık irreversible safhaya geçtik)
- Hekimlere düşen, birlik olup değişimi yönetmeye talip olmak, Hekimlik Onuru ile bağdaşır bir biçimde sürdürülebilir alternatif senaryolar geliştirip, rakamlarla konuşup, kamuoyu oluşturarak bu dönüşüm sürecinde aktif bir aktör olarak yerlerini almaktır.
- Edilgen konumumuzu sürdürmeye devam edersek, gelecekte çocuklarımızın asla seçmesini istemeyeceğimiz bir meslek olacak hekimlik, ve gelecekteki meslekdaşlarımız ve onlardan hizmet alacak yeni nesiller, yani çocuklarımız ve torunlarımız bizleri herhalde pek hayırla anmayacaklardır.
Bu arada " Acaba son zamanlarda, özellikle İstanbulda, Aile hekimliğinin cazibesini yitirmesi için yapılanlar, yeni çözüm arayışlarını güya haklı çıkartıp, para babalarının eliyle senaryo-2 benzeri yapıların bölgesel bazda ihale edilmesi için ön çalışma olmasın" diye insanın aklından geçmiyor değil.
Bu arada olan AHU lara oldu. Pratisyen meslekdaşlarımıza güya yeni bir kimlik sundular. " AHU ların yazabildiği tüm reçeteleri yazabilirsiniz " söylemi de bir aldatmaca idi. Saman alevi gibi üç gün sürdü. Sonrasında ödeme kurumları AHU ların reçete haklarını tırpanlayarak onları pratisyen meslekdaşlarıyla eşitledi. Uygulamadan uzak tutulan AHU lar ilçe hastanelerinde reçeteleri budanmış olarak siyasi yatırım malzemesi oldular. Hem kendileri hem hastaları bu durumdan mağdur oldular. AHU ların imajı da kötü fena halde çizildi. (Hekimlerin reçetesine uzman/değil yaklaşımı ile müdahale edilmesine karşıyım)Aile Hekimliğine sahip çıkıp değişimi yönetemezsek parası olanlar senaryo-2 gibi birşeyler kurup hekimleri çalıştıracak. Şimdiki uygulama da artık mobbinge doğru gidiyor yavaş yavaş. Aile Hekimleri sendikası da kendini dayatacak bu gidişle.
Zaman hızla geçiyor. Sonra kaçan balık büyük olurmuş demeyelim. Rüzgar hafifte olsa hala bizden tarafa eserken zamanı çok iyi değerlendirmemiz lazım.
Bir araya geldiğinde anlam kazanan tüm güzel şeyler gibi, tüm meslekdaşlarıma sevdikleriyle birlikte iyi bayramlar dilerim
Saygılarımla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder