Kepler’e göre de, Borelli’ye göre de kuyruklu yıldızlar güneş sisteminin bir parçası değildiler.
Tycho Brahe’nin (
Ottesen Brahe 1546 ve 1601) asistanı olan Johannes Kepler (1571- 1630) Kopernikus’un (Nicolaus Copernicus 1473 – 1543)
söyleminin bir bölümüne katılmıyordu.
Kopernikus Ptaelemeos (Batlamyus) ’un tepsi gibi düz dünyasının çevresinde dönen ay,
güneş ve diğer gezegenlerin olduğu geosentrik (Yer, dünya merkezli model) modelin yerine Heliosentrik (Dünyanın
ve diğer gezegenlerin güneşin çevresinde döndüğü model. Helios : Güneş Centrum:
Merkez) modeli önermişti.
Çok daha önceden Yunan astronomu Aristarkos ta güneş
merkezli modeli önermişti, ileri de ibn-i Şatır’ ın da aynı model üzerinde
çalıştığı bilinmektedir. Kepler 1609 yılında gezegenlerin yörüngeleri üzerine
yaptığı bir çalışma sonucu bu yörüngelerin birer daire değil, birer elips
olduğunu iddia etmişti.
Kopernikus, Brahe, kepler ve çağdaşlarının çalışmaları, bize bugün her ne kadar olağan ve basit gelse de, bu insanların teleskopların olmadığı bir dönemde astronomiyle uğraştıklarını (Kepler teleskop yapımıyla uğraşmıştır), genelde ağır bir din eğitimi aldıklarını, hatta bir çok bilim adamının manastırda yetiştiğini, platon (Eflatun) ve Aristo felsefesinin etkisinde kaldıklarını, zaman zaman astroloji sayesinde para kazandıklarını ve astrolojinin de etkisinde kaldıklarını, ve “Dünya dönüyorsa rüzgar olmalı ve yörüngesinden dolayı cisimler yere düşerken bir doğru değil, eğri çizmeli “ gibi argümanlara pek karşı duramadıklarını, gökteki her şeyin mükemmel olması gerektiğini savunan düşünce yapılarının yanı sıra, pisagorcu (Pythagoras) mistisizmin etkileri altında olduklarını vs. de göz önünde tutarsak, kiliseye karşı çıkabilme cesareti ve çevrelerindeki insanları ikna edebilmek dışında da önce kendi kafalarının içindeki zincirleri kırmak için ne kadar uğraş vermiş olduklarını tahmin edebiliriz.
Bir elips ilk bakışta bir daire sanılabilecek kadar daire şekline yakın olabileceği gibi bir puro şeklini çağrıştıracak kadar yamyassı da olabilir. Uzayda bir cismin kendisinden çok daha büyük olan bir cismin çevresinde döndüğü yörüngeye Orbit denir. Dünya’nın orbiti görece olarak bir daireye çok yakın bir elipstir. Ay’ın orbiti biraz daha yassı, Merkür’ün orbiti ise o zaman bilinen gezegenler içindeki en yassı elipse sahiptir.
Elipsin iki odağından birinde güneş bulunur ve
gezegenler güneşe yakın ve uzak konumlarda bulunabilirler kendi yörüngeleri
üstünde.
Dünya’nın Güneş’e en yakın ve en uzak noktaları
arasındaki fark yaklaşık % 4 civarındayken, bu oran Merkür’de % 50’ye yakındır.
Kepler, o zamana değin kaydı tutulmuş kuyruklu
yıldızları incelemiş ve bunların yörüngelerinin düz bir hat çizmesi gerektiğini
düşünmüş, güneşe bir yönden gelip diğer yönden uzaklaşıp gitmeleri gerektiğini
varsaymıştır. Kuyruklu yıldızlar (Comet)
güneşe yaklaştıklarında görünür olmaya başlarlar ve uzaklaştıkça tekrar
karanlığa gömülür ve görünmez olurlar. Ancak İtalyan astronom Giovanni Alfonso
Borelli (1608 - 1679) 1664’te
gökyüzünde görülen bir kuyruklu yıldızı incelemiş ve keplere karşı çıkmıştı.
Kuyrukluyıldız güneşe neredeyse bir doğru çizerek yaklaşıyor ve güneşten yine
bir doğru çizecek şekilde ama geri yönde uzaklaşıyordu. Bu durumu da
kuyrukluyıldızın ya çok çok yassı eliptik bir yörüngesi olması gerektiği ya da
bir ucu açık bir elips, yani kapalı kısmının odak noktasında güneşin olduğu,
diğer ucun açık olduğu bir parabol olması gerektiği şeklinde açıklıyordu.
Parabol olması Borelli’ye göre daha muhtemeldi.
Kepler’e göre de, Borelli’ye göre de kuyruklu
yıldızlar güneş sisteminin bir parçası değildiler. Bir yerlerden gelip, güneşin
etrafında bir tur atıp, neredeyse geldikleri yönde tekrar kaybolup giden gök
cisimleriydiler. O zamanki gözlem yapma sınırları kuyruklu yıldızların bir parabol
mu çizip kayboldukları ile, uzun bir elips çizip tekrar geri gelmeleri
gerektiği arasında ayrım yapacak düzeyde değildi, ama eğer elips çiziyorlarsa
geri gelmeliydiler.
Kepler’in, güneş etrafında dönen cisimlerin güneşe
yaklaştıklarında daha hızlı fakat güneşten uzaklaştıklarında daha yavaş hareket
ettikleri şeklindeki gözlemi ve geliştirdiği hesaplama formülleri ileride sir
İsaac Newton (1642 – 1727 gregoryen
takvim) un yer çekimi yasasını açıklarken kullanacağı formülde de yardımcı
olacak ve Newton cisimlerin yörüngelerini tam olarak (Exact) hesaplayabilecekti. Newton’a kitabının yayımlanmasında
yardımcı olmuş ve kuyrukluyıldız sorununa merak sarmış geç arkadaşı Edmund
Halley (1656 – 1743) 1682’de bir
kuyrukluyıldızın yörüngesini izlemiş ancak bir elips mi, parabol mü çizdiğini
söyleyememişti. Geriye dönük kayıtları incelemeye başlamış ve 1705’te iki
düzine kadar kuyrukluyıldız kaydına ulaşmıştı. 1456 da gözlenmiş, 1532’de
Fracastaro ve Apian tarafından incelenmiş, 1607 de gözlenmiş olan kuyrukluyıldızla
1682 de kendisinin gözlediği kuyrukluyıldızın yörüngeleri çok benzerdi. Her 75
ya da 76 yılda bir görünürdü. Yaptığı hesaplara göre Dünya-Satürn arası
mesafenin üç katı uzaklaşıp, geri geliyordu. En yakın mesafesi ise Dünya-Güneş
arası mesafenin yaklaşık yarısıydı. Halley, bu kuyrukluyıldızın 1758’de tekrar
geleceğini söylemişti ancak geri döndüğünü görmeye ömrü yetmemişti.
Fransız Alexis Claude de Clairault (1713 – 1765) kuyrukluyıldızın
yörüngesini hesaplayıp Jupiter ve Satürn tarafından yörüngesinin hafif
saptırılıp ancak 1759 da güneşi dolanacağı öngörüsünde bulundu. 1609 da artık
teleskoplar vardı ve çıplak gözle gözlem yapma devri bitmişti. 25 aralık 1758
kendisi bir çiftçi olan amatör astronom Johan Georg Palitzch kuyruklu yıldızı
Halley’in tarif ettiği yerde gözlemledi ve adı Halley kuyrukluyıldızı oldu.
Böylece kurukluyıldızların da güneş sisteminin bir parçası olduğu, parabol
şeklinde bir yörünge değil de, çok yassı elips bir yörünge çizdikleri
kanıtlanmış oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder