5 Ocak 2014 Pazar

Evcilleşen gezegen


İnsanoğlunun küçük gruplar halinde belli bir bölgeyi sahiplenerek kırk gün taban eti, bir gün av eti mantığıyla bölgede gezmeye başladığı ve ağırlıklı olarak toplayıcılıkla geçindiği dönemlere bir dönelim.

Elleri daha olgun, güzel görünen ve iri meyvelere gidiyordu haliyle. Toplarken, önce en güzellerini, sonra da daha az güzellerini seçiyorlardı muhtemelen ve saklama şansları yoktu. Doyana kadar yiyor ve devam ediyorlardı yollarına.

Ya daha yerken ayıkladıkları çekirdekler sayesinde ya da yuttuklarını dışkılayarak insanoğlunun beğendiği meyve ve bitki türleri bir şekilde seçiliyor, çoğalıyordu. Aynı bölgede aynı rutlarda dolaşmaları binlerce yıl içinde insanla çevre arasındaki uyumu arttıtmış ve bazı bitki çeşitleri böylelikle evcilleşmiştir.

Mendel ve sonrasındaki bilinçli evcilleştirme teknikleri, hatta genetik oynamalar devreye girmeden, insanoğlunun bitkileri evcilleştirmesi muhtemelen böyle başlamıştı...

Günümüzde orantılamaya çalışırsak gezegenimizde, bir elmanın üstüne “hoh” layarak oluşturacağımız buğu kalınlığında, tüm canlıların yer aldığı sahne olan bir biosferden bahsetmek mümkündür. Bu biosfer, neredeyse tamamen insanoğlu tarafından evcilleştirilmek üzeredir. Yani insana hizmet etmeyen türlerin soyu kurumakta, yok olmaktadır. Bu bio çeşitliliğin doğal yollarlarla yok olma olasılığı, günümüzde insanoğlu sayesinde 100 ila 1000 kat daha hızlanmıştır.

İnsanoğlu verim almak amacıyla büyük plantajlar kurmuş, yetiştirmeye çalıştığı monokültürler (Tek tür) yüzünden bir uçtan giren hastalıklar ve zararlılar da öbür uçtan çıkacak kadar sınırsızca yayılma fırsatı bulmuştur. Karışık bir çeşitliliğin bu yayılmayı sınırlayıcı etkisi ortadan kalkınca, oluşabilek hasarları önlemek için insektisid (Böcek öldürücüler) ve pestisidler (Bitki ve hayvanları zararlılardan korumak amacıyla kullanılan kimyasallar) kullanılmaya, verimi arttırmak için gübre ve hormonların kullanılması gündeme gelmiştir.

Söz gelimi yağ elde etmek amacıyla yetiştirilen bitki plantajları birer monokültürdür. Yağ elde etmek amacıyla yetiştirilen, kimyasal yapı olarak mükemmel bir yağ olsa bile; kullanılan bu insektisid ve pestisidlerden ne kadar arındırılarak yağın elde edildiğini tüketmeden önce iyi araştırmak gerekir diye düşünüyorum. Monokültür yetiştirmenin bedeli vardır ve insanoğluna bir şekilde geri döner.

Sözgelimi binlerce türün yok oluşu gündelik yaşantımızda her ne kadar umurumuzda olmasa bile çeşitliliğin azalması, milyonlarca yılda oluşmuş hayvan (Fauna kesimi – hayvan türünün yok olması) ve bitki türlerinin yok olması (Flora kesimi), alarm zillerimizi çaldırmaya ve önlem almaya yetmeli kanaatindeyim.

Bindiğimiz dalı kesmeden ve çok geç olmadan önce insanoğlu hızla biyoçeşitliliği koruyacak ve kimyasalları azaltacak önlemleri almalıdır.
Yeraltı sularının temiz kalmasını sağlayacak koruma yöntemlerini ve yine yenilenebilir su seviyelerini de korumak gerekir.

Yaklaşık 3 (Üç) milyar yıldır gezegenimizde hayat olduğunu varsayarsak ve bunu 300 metre uzunluğunda bir ipin üzerinde göstermeye çalışırsak, son 60 bin yıldır bu haliyle gezegende boy göstermeye başlamış insanoğlunun kapladığı alan bir milimetrenin yaklaşık % 1’leri civarına denk gelir. Bu kadar kısa bir sürede koskoca gezegende yaptığımız etki, özellikle son ikiyüzyıldır gittikçe artan ve hızlanan bir şekilde, uzaydan bakınca bile rahatlıkla saptayabildiğimiz gibi gezegenimizin rengini de, çehresini de değiştirmiştir.
İnsanoğluna bahşedilen bu zekanın getirdiği sorumluluk bilincini de ortaya koyup bazı hırsların kurbanı olmadan, pervasız otoriter tavırla ve iyimserlik prensibiyle değil, karmaşık bir sistemin bir parçası olduğumuz bilinciyle, gezegenimize iyi bakmamız lazım.

Mavi gezegenimizin mavi kalması dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder