5 Ocak 2014 Pazar

At binicisine göre kişner




Bir iş yapılmaya değer ise, tanımlanmaya da değer ve herkes eğitimini aldığı işi yapar.
Bir kurumun başına birgün biri gelir, işler isviçre saati gibi tıkır tıkır yürür, her yer bal dök yala. 

Devran değişir, başka biri gelir, düzen bozulur, hizmet alanlar, çalışanlar herkes mutsuz olur.

Hadi kendi mesleğimden örnek vereyim, bir hastane başhekimi olsun yukarıda adı geçen yönetici.

Almanya'da ihtisasın üzerine 1-2 yıl süren Hastane/sağlık işletmeciliği okumazsanız, başhekim olma şansını kaçırırsınız. Adamlar denemişler; işlerin başına bir hekim getirmişler, obsessif bir şekilde abartmışlar; İşletmeci getirmişler kar edeceğim, kısacağım derken sağlıkta olmazsa olmazlarda sıkıntı çekmişler. En sonunda doktorlara işletmecilik eğitimi vermeyi düşünmüşler ve bu işler rayına otumuş.

Biraz espritüel bir senaryo yazarak, kurumsallaşmayı açıklamaya çalıştım.

Yani kurumun başına kim gelirse gelsin işlerin tıkır tıkır yürüyeceği, her yerin bal dök yala olacağı kurumlar böyle programlanır.

Bir iş yapılmaya değer ise, tanımlanmaya da değer ve herkes eğitimini aldığı işi yapar. İnsanlar multipotent (Çok yönlü) yetenekler olarak her işi yaparak ve yaparken öğrenmezler.

Acaba 4 yıllık fakültelerde, Bürokrasi Mühendisliği bölümleri açsak diyorum bazen. Dünyadaki örneklerine bakarak, kıyaslayarak, teknolojiyi de kullanarak, hatta gerekli yazılımları da kendileri yazarak, mevzuatlara ve kanunlara hakim insanlar yetiştirsek. Hatta 2 yıl da üstüne belli alanlarda doktora yapıp tez hazırlayarak branşlaşsalar. Gereğinde mevzuat ve yasa değişiklikleri için gerekçeleriyle dosya hazırlayıp sunsalar ilgili bakanlıklara. Hizmet veren binaların yer seçiminden mimarisine kadar işleyişini planlasalar......

Acaba ülkemizde bürokrasi azalır, kurumlar arası koordinasyon ve iletişim artarak eşgüdümlü projeler ortaya çıkar, 40 - 50 yıllık projeksiyon ve vizyonlara göre hazırlanmış planlar çerçevesinde şeffaf gelişmeler sağlayabilir miydik?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder