5 Ocak 2014 Pazar

Eğitim ve asalet





Bu tartışma, sadece eğitim mi, asalet mi gibi aslında birbirini dışlamayan iki kavramın önceliği ya da sınırları ile ilgili değil, aynı anda kader ve özgürlük anlayışımızın da sınırlarını çizmemize katkı sağlayacak bir iç görü yolculuğudur.
Küçükken rahmetli babamdan dinlemiştim: İncili Çavuş’la padişah tartışırlar. Padişah eğitimin önemini vurgular. Bir kedisi vardır padişahın ve adamları kediyi eğitir. Kedi çay servisi yapabilir hale gelir bir süre sonra. Ama İncili Çavuş cebinden çıkardığı fareyi salıverince, kedi her şeyi bırakıp fareyi kovalamaya başlar. İncili çavuş tartışmayı kazanır.

Daha sonra bu içerikte hikayelerin değişik versiyonlarını da okudum. Sanırım ezeli bir tartışma konusu bu: Genler mi? Çevre mi?

İnsanı doğduğunda boş bir sayfa, " Tabula Rasa " olarak gören bakış açısı insanın eğitilebilir olduğunu ve eğitimin önemini vurgular. Boş sayfa olarak gördüğü insanla da eğitimin her şey olduğu vurgulanır aslında.

Yarış atlarında aranan ise asalettir. Yarış kazanmış atlar varsa seceresinde at değerlidir.

Evrimin, canlıların çevrelerine en iyi şekilde uyum sağlamaya çalışırken, aynı anda bilgi kazanan bir süreç olduğunu, bunu genlerde biriktirdiğini ve gelecek nesillere aktardığını, geçmiş nesillerin a-posteriori lerinin (İkinci elden, deneyim sonrası edinilen bilgilerinin - Ateşe değip elinizi yakarsanız bir daha ateşin elinizi yakacağını bilirsiniz) gelecek nesillerin a-priori leri (Ön-deneyim gerektirmeksizin, birinci elden, içten gelen bilgi anlamında kullanılır bilgi felsefesinde -Epistemoloji - İki nokta arasındaki en kısa mesafenin bir doğru olduğu iç görüsü gibi. Hayvanlarda birçok bilginin içgüdüsel olması, çiftleşme dönemlerindeki danslar, düşmanlarını tanımaları gibi belki...) olduğunu kabul edersek, bu asalet olayına da bir açıklama getirmiş oluruz herhalde.
Steplere en iyi adapte olmuş (Uyum sağlamış) toynaklar, en uygun kas yapısı vs. en iyi koşacaktır kuşkusuz.

Bu tartışma, sadece eğitim mi, asalet mi gibi aslında birbirini dışlamayan iki kavramın önceliği ya da sınırları ile ilgili değil, aynı anda kader ve özgürlük anlayışımızın da sınırlarını çizmemize katkı sağlayacak bir iç görü yolculuğudur.

1875 yılında Charles Darwin in kuzenlerinden biri olan francis Galton nature (Doğa, genetik, asalet) ve nurture (Çevre, eğitim) ile ilgili araştırmaların en iyi tek yumurta ikizlerinde yapılabileceğini düşünerek ikiz araştırmalarını başlatmakla kalmamış, insanı anlamakla yetinmeyip, insanı mükemmelleştirme çalışmaları yapmak, ırkları ıslah edip üstün ırkı yaratmak için Eugenik (Ojeni - eu; grekçe iyi, güzel, genos; cins, sülale, ırk anlamında) kavramını da yaratmıştır. (Tersi: Disjeni - Dysgenik)

Ancak canlı laboratuarlar olarak tanımlayabileceğimiz tek yumurta ikizleri üzerinde araştırmalar yapmak, zeka ve duyguları ölçmeye yaracak psikolojik testlerin gelişmesini bekleyecekti. Çünkü ıslah edilecek sadece boy, göz ve cilt rengi ve diğer bedensel özellikler değildi. Zeka, ruh ve karakter özellikleri aynı derecede önemliydi.

1920’li yıllarda Almanya da bu yönde araştırmalar hızlandı. Araştırmaların başında genetikçi Otmar Freiherr von Verschuer vardı ve nazi lere, ideologlarının aradıkları ' üstün ırk ' ı yaratmanın yollarını sunmaya çalışıyordu. Fikir yeni değildi, ancak yöntemler insanlık dışı ve vahşiydi. Verschuer’in yanında doktora yapan öğrencilerden biri de ünlü beyaz melek Josef Mengele idi. Bir daha asla yakalanamayabilecek bir şans olarak gördüğü ikiz araştırmaları fırsatını kaçırmak, ona göre bir günah, hatta affedilemez bir suçtu.
Bu fırsatı da Ausschwitz de yakalayacaktı. Çoğu henüz çocuk olan 3000 civarında ikiz onun ellerine düşmüştü ve 200 kadarı bile bu deneylerden sağ çıkmayacaktı. Bu deneylerin arasında göz rengini ari ırkın göz rengi olan ari-mavi renge çevirebilmek için göz içine yapılan enjeksiyonlar bile vardı.

Irk hijyeni olarak ta algılanan öjeni ise, tarih boyunca değişik ülkelerde, değişik biçimlerde uygulama alanı bulmuştur.
Örneğin Kıbrıs’ta beta talasemi majör le mücadele de bu çerçevede ele alınabilir. Bu başlı başına bir makale konusu olabilecek bir konudur.

Genetik araştırmaların geldiği noktalardan biri de klonlama, yani kopyalamadır. Günümüzde insanın klonlanması tartışıla dursun, doğa bunu binlerce yıldır tek yumurta ikizleriyle zaten yapıp duruyor.

Gelecek yazımızda tek yumurta ikizleri konusunu işlemek üzere buluşmak dileğiyle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder