5 Ocak 2014 Pazar

Kaybolan hikayelerimiz




Kişiliğiyle, inceliğiyle, zekasıyla, insanlığıyla, bize, büyürken pek farkına varamamışsak bile, örnek olmuş figürler vardır bu hikayelerde.
(Latince; dare: vermek. datum: verilmiş, yani tarih atarken kullanılan kelime. tradere: aktarmak, gelecek nesillere aktarmak. tradition: gelenek)

Küçükken rahmetli ninem bana masallar anlatırdı. Hayal gücümü ateşlerdi bu hikayeler, masallar.

Bilgisayar yok, televizyon yok, hatta rengarenk masal kitapları bile yok. En azından bizim evde.

Bazen lafın başı bir küçük hikaye, bir deyim ve açıklaması, yorumu, bir nasreddin hoca fıkrası ya da büyüklerimizden bir anı, ya da onların da büyüklerinden duydukları, bazen biraz yalan yanlış, bazen büyüyüp aklımız erdikçe, hatta yaşlanıp kendi çapımızda biraz bilgeleştikçe, anlamını çözüp gülümseyebildiğimiz hikayeler. Bazıları hala çok saçma benim için, hatırladıkça gülerim.

Aile içinde konuşurken laflar her zaman çok uzamaz, bir anımsatma, bir deyim, belki bir kelime, sanki şifreleşiyormuşuz gibi anlaşmamızı sağlayıverirdi.

Yıllar sonra işçi çocuğu olarak Almanya ya gidip ' Gymnasium ' da (Almanya daki 13. sınıfa kadar eğitim veren liseler) Almancamı ortalama bir Alman'ın üstünde bir seviyeye çıkarttığımda bile hala almancaya çeviremediğim, uzun uzun açıklamalar yapmak zorunda kaldığım anlar ve durumlar olmuştu. Edebi, felsefi ve teknik konularda türkçeye çeviri yaparken de doğru kelimeleri bulmakta çok zorlandım.


" Ya tutarsa ? " , " Sende haklısın ", " Hırsızın hiç mi suçu yok ? " , " İpe un sermek " gibi konuşurken neredeyse geçiştiriverdiğimiz o kadar çok kavram var ki, çevirirken bu hikayeleri de taa başından anlatmak gerek, yoksa anlatamazsınız.

Kişiliğiyle, inceliğiyle, zekasıyla, insanlığıyla, bize, büyürken pek farkına varamamışsak bile, örnek olmuş figürler vardır bu hikayelerde.

Sayın Hayrettin Karaca nın anlattığı bir anısı kalmış aklımda: " Annem elime tabağı tutuşturup komşu teyzeye gönderirken ' bunu komşu teyzene götür ' diye fısıldayarak verirdi. Kimse duymasın diye değil. Biz anlardık kimseye göstermeden götür demek istediğini " Fısıldayarak vermek, kimselere belli etmemek. Bunlar bizim gittikçe azalan hasletlerimiz belki. Komşularımıza karşı hissettiğimiz sorumluluklarımız, artık yok sanki. Günümüzde sorumluluk bir tarafa, komşularımızı tanıyor muyuz acaba?

Şunu farkettim; sadece aile içinde değil, ülke vatandaşları olarak ta bu hikayeler, deyimler, bize has bazı kelimeler bizi birbirimize ne kadar bağlıyormuş meğerse. Sadece bunu farketmek için bile bir dili çok iyi derecede öğrenmeye değer diye düşünürüm bazen.

Şimdi çocuklarımıza çok masallar, hikayeler anlatmıyoruz. TV den, CD lerden seyrettikleri çizgifilimleri var. Çekirdek aileler olduk. Nine ve dedelerle eski uzun dialoglarımız, muhabbetlerimiz azaldı sanki. (Belki huzur evleri değil ama, yaşlı evleri kursak kreşlerle, ana sınıflarıyla bitişik. Yaşlılarla çocuklar hem birbirini avutur, hem hikayeler aktarır yaşlılar çocuklara. Üzerinde fikir jimnastiği yapmaya değer bir düşünce gibi geldi bana birden)

Aynı TV dizileri, aynı hollywood filmleri ortak kültür tabanımız olmaya başladı gibi geliyor bana. Bir sohbette bir arkadaşım bana " Cesur Yürek " filmindeki bir sahneden örnek verdiğinde bunu çok derinden algıladım. Verdiği örnek bizim kültürümüzden değildi. " İlla ki bizim kültürümüzden mi olmalı? " sorusuna elbette " evet " diyecek değilim. Ama zengin tarihimizde ve kültürümüzde de ne örnekler vardır...

Bizi birbirimize bağlayan ortak hikayelerin hızla azaldığını gözlemlemek, aynı duyguları paylaşmamızı, aynı " dili " konuşmamızı sağlayan ortak tabanımızın hızla eridiğini göstermesi bakımından benim için üzücü. Ailelerin de hikayeleri vardır çocuklarına aktaracak, toplumlarında. 



Bir de Amerikalıların şükran günleri beni düşündürmüştür. Sülalenin yaşlısı yemek verir, bir hindi olmazsa olmazıdır buluşmanın, ve tüm aileyi bir araya toplar.









Bizde sülalenin yaşlıları vardır. Herkes bayramda ama farklı zamanlarda belki gider elini öper ve başka yerlere yetişir. Başka bir akrabanızla bile ancak tesadüfen karşılaşabilirsiniz. En azından ben bu durumdayım akrabalarımla ilişkilerimde. Ve sülalenin yaşlısı emri hak-vaki olup hakkın rahmetine kavuştuğunda, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılıyoruz. Bırakın 3. kuşağı, 2. kuşak dahi birbirinden kopuyor, yolda görse birbirini tanımıyor, arayıp sormuyor...

Yaşlılarımıza da aslında çok iş düşüyor sülaleyi biraraya toplamak, tanıştırmak, kaynaştırmak için. Ve küçüklere masallar, hikayeler anlatmak için....

Modern dedeler ve nineler bu işi messenger, facebook vs. üzerinden de yapabilir elbette. Sülaleler facebook ta da buluşabilir.

Ne olur türkche yazmayalım. Dilimize, türkçemize sahip çıkalım. Kıymetini bilelim. Bizim olan güzel hikayelerimizi yeni yetişen nesillere aktaralım.

Kökleri olmayan çiçekleri rüzgarlar estiği yöne savurur...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder