5 Ocak 2014 Pazar

Fukushima sallanırken başka neler sallandı ?






11 Mart 2011. Japonya sallandı. Fukishima da önce Japonların, sonra da Amerikalıların açıkladıkları deprem şiddetiyle ilgili rakamlar farklı olsa da sonunda, Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem olduğu anlaşıldı.
Depremin verdiği hasar tespit edilmeye çalışılırken, ardından Tsunami vurdu Japon sahillerini. Bizler video görüntülerine dalmışken Atom Santrallerinde sızıntı olduğunu öğrendik. Bile bile ölümü göze alıp sızıntıyı kontrol altına almaya çalışmak üzere radyoaktivitenin merkezine giden teknisyenleri görüp derin saygı duyduk.

Japonya’daki ardı ardına gelen bu felaketlerle ilgili basınımızda yer alan trajik ve komik olaylara hiç girmeyeceğim.

Benim asıl konum nükleer reaktörler. Daha önce de bizleri sarsan bir nükleer reaktör kazası olmuştu burnumuzun dibinde. ’Çernobil‘.

Bir bakanın televizyonda çay içmesinden başka toplum olarak aklımızda ne kaldı bilemiyorum. Karadeniz‘de bir ilde, Kadın-doğum ihtisası yapan bir asistan arkadaşımın bir dost sohbetinde o zamana dek bu kadar düşüğü ve anormal doğumun görülmediğini anlattığını hatırlıyorum.

Finans krizleriyle, arap baharıyla vs. gündem meşgulken, hiç hesapta olmayan bir doğal felaket gelip gündemimizin ortasına oturuverdi. Sallanan sadece Fukushima değildi, sallanan teknolojiye olan sınırsız güvenimiz ve iyimserliğimizdi. Vazgeçemediğimiz teknoloji ve enerji; güya ucuz enerji uğruna oynadığımız kumar; ve şimdi yüzleşmek zorunda kaldığımız acı ve ağır bedeller.

Hadi Çernobil çökmekte olan hantal ve demokratik olmayan Sovyetlerin bir hurdasıydı ve kontrol dışına çıktı ve patladı diyelim. Bu seferki nükleer kaza hem demokratik, hem de ileri teknoloji devletlerinden birinde oluyordu. Sürekli denetleniyor ve devlet tarafından halka her hangi bir risk olmadığı söyleniyordu. Hem Çernobil’deki gibi etrafında seyrek yerleşim yerleri olan, cılız nüfuslu bir yerde de değildi. Tokyo ve çevresindeki neredeyse 40 milyon kişinin hayatını doğrudan etkileyen, nüfus yoğunluklu bir bölgedeydi.

Japonya’daki reaktörler Richter ölçeğine göre 8 şiddetinde depremlere dayanıklı olarak tasarlanmıştı. Richter ölçeğindeki şiddetler logaritmik olarak artar ve 8 ila 9 şiddeti arasında 10 kat fark vardır. Yani 9 şiddetinde bir depreme karşı dayanıklı olması için reaktörler aynı oranda, yani 10 kat daha dayanıklı planlanmalıydı. Bu da muhtemelen inşaat maliyetlerini aynı oranda, yaklaşık 10 kat daha arttıracaktı. Güvenlik tedbirleri hesaplanırken, hep olasılıklara göre hesaplar yapılır ve kabul edilebilir riskler konusunda nerede ve ne kadar risk alacağınıza karar vererek, baştan bu riskleri kabul ederek maliyet artışlarıyla uzlaşarak işe başlanır.

Yani medyada halka söylendiği gibi güvenlik birinci sırada değildir. İşletecek yatırımcı şirketin karlılığını çok düşürmeyecek ya da yatırım ve işletme maliyetleri artarsa, bu sefer de enerji maliyetlerini ve dolayısıyla fiyatlarını çok arttırmayacak rakamlarda uzlaşılma zorunluluğu vardır. Yani uzlaşmanız ve dolayısıyla razı olduğunuz güvenlik düzeyi ‘Ne kadar güvenlik? ‘ sorusunun cevabına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, her zaman göz önüne alınmayan, arta kalan bir risk bölgeniz mutlaka olacaktır. (Rest Risc)

İstatiksel rakamlarla ilgili şunları söylemeden geçemeyeceğim: Kimin öleceğini önceden söyleyemeyiz, ama demografik olarak yaş gruplarına bakarak mezarlık planlaması yapabiliriz ve istatistiksel öngörülerimiz şaşırtıcı derecede doğru çıkar.

Hangi atomun ne zaman parçalanacağını da söyleyemeyiz ama her radyoaktif elementin yarılanma süreleri şaşmaz derecede doğrudur. Sigorta şirketleri bu risk hesaplarını yaparak para kazanırlar. Ne var ki çok düşük bir risk bile başımıza geldiğinde artık istatiksel bir büyüklük olmaktan çıkar ve bizi vurur. Risk, başına gelen için yüzde yüzdür.

Kuşkusuz, Avrupa ve Amerika’da sivil örgütler bu güvenlik düzeylerini tekrar sorgulayıp hükümetleri nükleer reaktörlerin işletilmesi açısından geri adım atmaya zorlamaya çalışacaklardır. Çevreci kaygılarla, Avrupa ve Amerika’daki reaktörler Japonya’daki nükleer santrallerin uygulanan teknoloji açısından aynılarıdır diyebiliriz. Nükleer lobi ise toplumun öfkesinin yatışmasını bekleyip kulis faaliyetlerine devam edecektir. Kendilerine, halkın görüşünün sorulmadığı ya da önemsenmediği, cılız karşı çıkışların kolayca susturulduğu, basında bu olayların pek sorgulanmadığı, kolay uygulama alanı bulabileceği, risk körü ve teknoloji cahili, cahil cesaretiyle teknoloji iyimseri, kolay kandırılabilir ülkeler arayacaklardır… Ve muhtemelen bulacaklardır da…

Lobi çalışmaları sürecektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder