Kimyasal elementlerin yıldızlardaki oluşum süreçleri
Maddenin derinliklerine inip atomların, hatta
atomaltı parçacıkların dünyasını ne kadar iyi anlayıp yorumlayabiliyorsak,
evrenin geçmişini, olan bitenleri, yıldızların derinliklerinde neler olup bittiğini,
galaksilerin oluşumunu, kuasarları, nötron yıldızlarını ve karadelikleri de
aynı oranda anlayabiliyor ve öngörülerde bulunabiliyor olmamız bana hep ilginç
gelmiştir.
CERN’ de parçacıkların hızlandırılıp
çarpıştırılmalarının, bilim insanlarının yeni parçacıklar aramalarının, evrenin
özellikle ilk dakikalarına bir yolculuğun anahtarı olduğunu anlamak ve bu
muazzam yatırımları, kremanın kreması zeki insanların buralarda harikalar
yaratan çok özel çabalarını biraz da bu gözle yorumlamak gerek.
Proton, etrafında elektronu olmayan bir Hidrojen
atomudur. Helyumun çekirdeği ise, bir alfa (
parçacığıdır ve 2 Proton ve 2 Nötron’ dan
oluşur.
Aynı yüke sahip 2 Proton birbirini iter. Atom
çekirdeğindeki Proton sayısıyla birlikte artan bu birbirini itme kuvvetine
Coulomb bariyeri denir. Çok güçlü olan bu coulomb kuvvetlerini aşıp,
Çekirdekteki Proton ve Nötronları birarada tutan daha zayıf çekirdek çekim
kuvvetlerinin devreye girerek çekirdeklerin kaynaşması (Füzyon) çok yüksek ısı ve basınçlar altında ve parçacıkların çok
yüksek kinetik enerjilerle Coulomb duvarını aşarak çarpışmaları, ancak karmaşık
ara aşamalardan geçerek oluşabilir. Periodik sistemde yukarı doğru çıkıldıkça
da artan ptoton sayısıyla birlikte aşılması gereken Coulomb duvarını da büyütür
ve bu elementlerin sentezlenmesi için gittikçe daha yüksek ısılar ve basınçlar
gerekir.
Bir Nötron’un β ışıması (elektron) yaparak bir Proton’ a ve çok daha nadir ve istatiksel
olarak çok uzun sürelerde bir Proton’ unda pozitron ışıması yaparak bir Nötron’
a dönüşmesi mümkündür. Pozitron’ u pozitif yüklü bir elektron olarak
düşünebiliriz. Yani bir antimaddeciktir ve bir elektronla karşılaştığında
birbirlerini yok ederek 2 gama (
ışıması (foton) yaparlar. Oluşan bu
ışınları kuantum teorisinde ilginç
tartışmalara ve yorumlara yol açmıştır ve başlı başına bir makale konusudur.
Gündelik deneyimlerimizin dışındaki bu dünyayı dilimizdeki izdüşümleri ve
gündelik kavramlara dönüştürerek anlama çabamız doğrudan doğruya
gözlemleyemediğimiz bu dünyayı açıklamakta oldukça yetersiz kalmakta ve bu
çabalar spekülasyonlara açıkmış gibi algılanıp oldukça sömürülmektedir de…
Atom çekirdeğindeki Nötronları, yapıtaşlarını bir arada tutan tutkal/harç gibi görebiliriz. Çekirdekteki Proton sayısı, atomun çevresine yerleşecek elektron sayısını belirler. Bu elektronların sayısı da elektronların atom çevresine yerleşimini ve dolayısıyla elementlerin kimyasal davranışlarını belirler. Bir elementin Proton sayısı aynı fakat Nötron sayısı ve dolayısıyla kütle ağırlığı farklı ise, buna o elementin izotopu denir. Atomun kütlesi elementin simgesinin sol üst kısmında rakamla gösterilir.
Örneğin; 235U ile 238U birbirlerinin İzotopu’dur. Yani 238U da 3 tane fazla Nötron bulunur. Bu 3 tane fazla Nötron atomun daha stabil (kararlı) olmasını sağlar ve 235U daha kolay parçalanır.
Belli bir büyüklüğün üstündeki atom çekirdeklerinin birbirini iten Protonlarından dolayı bir arada durması daha zordur sözgelimi.
Atom çekirdeğindeki Nötronları, yapıtaşlarını bir arada tutan tutkal/harç gibi görebiliriz. Çekirdekteki Proton sayısı, atomun çevresine yerleşecek elektron sayısını belirler. Bu elektronların sayısı da elektronların atom çevresine yerleşimini ve dolayısıyla elementlerin kimyasal davranışlarını belirler. Bir elementin Proton sayısı aynı fakat Nötron sayısı ve dolayısıyla kütle ağırlığı farklı ise, buna o elementin izotopu denir. Atomun kütlesi elementin simgesinin sol üst kısmında rakamla gösterilir.
Örneğin; 235U ile 238U birbirlerinin İzotopu’dur. Yani 238U da 3 tane fazla Nötron bulunur. Bu 3 tane fazla Nötron atomun daha stabil (kararlı) olmasını sağlar ve 235U daha kolay parçalanır.
Belli bir büyüklüğün üstündeki atom çekirdeklerinin birbirini iten Protonlarından dolayı bir arada durması daha zordur sözgelimi.
Periyodik cetvelde Hidrojen ve Helyum’ dan yukarı
doğru çıkıldıkça bu elementlerin çekirdeklerinin yıldızların merkezlerinde
sentezlenmesi gittikçe daha çok ısı ve basınç gerektirir.
Yıldızların merkezinde ancak Demir’ e (Fe) kadar sentez mümkündür. Demir
çekirdek bağları açısından en karalı, yani güçlü yapıdır. Termonükleer
tepkimelerin sürmesini sağlayacak, yani tepkimenin kendi kendisini sürdürmesini
sağlayacak enerjiyi açığa çıkarmaz. Bundan sonrası için tepkimeyi sürdürecek
ekstra enerji lazımdır bir başka deyişle.
Demirden sonrası Nova ve Süpernova patlamaları
sırasında oluşan yoğun Nötron bombardımanı sonucunda, atom çekirdeklerinin bu
yüksek enerjili Nötronları yakalaması sonucu oluşurlar ve çoğu stabil (kararlı) olmayıp, parçalanmaları (Spallasyon) ve makalenin girişinde
bahsettiğimiz nötron, proton,
, β,
, nötrino gibi ışımalarla yıldızların
merkezlerinde sentezlenemeyen izotoplar
ve demirden sonraki ağır elementler sentezlenmiş olur. Bu ağır elementlerin
sentezlenmesi nötronların elektrik yüklerinin olmaması ve etkileşime
girmemeleri yüzünden patlama sırasında (Nova,
süpernova patlamaları) ortaya çıkan yoğun nötron bobardımanı sürecinde
Demire kadar oluşmuş elementlerin çekirdeklerine yakalayarak kattıkları
nötronlar sayesinde kütle sayıları birer artarak aynı elementin bir isotopunu
oluştururlarken, sonrasındaki bir β ışıması ile bir Nötronun Protona dönüşmesi
ile Periyodik sistemde yukarı doğru atlayarak oluşma yolculuklarına devam
ederler.
Bir bakıma atom reaktörlerinde ve atom bombasında
ortaya çıkan enerji, bu süpernova patlamaları sırasında atom çekirdeklerinde
füzyonla (kaynaşarak) depolanan
enerjidir ve atom çekirdeklerinin parçalanmasıyla bu enerjinin bir kısmı tekrar
açığa çıkar.
Süpernova artıklarından oluşan yeni nesil yıldızlar ancak bu Helyum’dan daha ağır elementleri içerebilir. Big Bang den sonra oluşan ilk kuşak yıldızlarda bu elementler bulunmazlar.
Kosmokimya terimlerinde klasik kimyadakinden farklı olarak periyodik sistemdeki helyumdan sonraki elementler ‘metal ‘ olarak adlandırılırlar.
Süpernova artıklarından oluşan yeni nesil yıldızlar ancak bu Helyum’dan daha ağır elementleri içerebilir. Big Bang den sonra oluşan ilk kuşak yıldızlarda bu elementler bulunmazlar.
Kosmokimya terimlerinde klasik kimyadakinden farklı olarak periyodik sistemdeki helyumdan sonraki elementler ‘metal ‘ olarak adlandırılırlar.
Yıldızların bu metallik kavramı evrenin yaşı,
yıldızların kaçıncı kuşak olduğu ve yıldızların gelecekte ne tür davranışlarda
bulunacağı hakkında önemli ipuçları verirler.
Şimdi yıldızların kütlelerine göre aşama aşama hangi elementleri ne zaman ve nasıl sentezlediklerini görelim.
Şimdi yıldızların kütlelerine göre aşama aşama hangi elementleri ne zaman ve nasıl sentezlediklerini görelim.
Yıldızlar oluştuklarında belli bir büyüklükleri, yani kütleleri vardır ve bu büyüklük yıldızın bundan sonraki geleceğini belirler. Hidrojen Yanmasını sürdürmeye yetecek kadar hidrojen kalmayıp hidrostatik basıncı dengeleyecek ışın basıncı oluşamayınca, yıldızın çekirdeğinde birikmiş olan Helyum dan oluşan çekirdek, yer çekimi etkisiyle kendi içine çökmeye devam eder ve Helyum Yanmasını tetikleyecek ısı ve basınca ulaşılıp yeni bir hidrostatik dengede karar kılınır. Helyum Çekirdekleri bu ısı ve basınç altında kaynaşarak 3 alfa süreci tepkimesiyle* Oksijen ve Karbon oluştururlar.
·
- (Helyum’ un çekideği alfa (α) parçacığı olarak tanımlanır. Peşpeşe bir dizi tepkimeyle üç tane alfa parçacığının kaynaşmasını / füzyonunu sağlayan tepkime)
- (Helyum’ un çekideği alfa (α) parçacığı olarak tanımlanır. Peşpeşe bir dizi tepkimeyle üç tane alfa parçacığının kaynaşmasını / füzyonunu sağlayan tepkime)
Karbon Yanması
Burada geleneksel olarak kimyadaki
kömür yanması değil, çekirdek tepkimesi anlamında bir yanma sürecinden
bahsediyoruz. Helyumdan sonraki çekirdek tepkimesidir.
Kütlesi en az güneşin 4 katı olan yıldızlarda 6·108 Kelvin ve
2·108 kg/m³ basınç
altında Karbondan daha hafif olan elementlerin yanması bitince 2 Karbon
çekirdeğinden 24 Mg ve isotopu 23 Mg, 23 Na, 20Ne
ve 16O oluşur.
Karbon yanması başladıktan sonra merkezdeki Karbon çekirdeğinin çevresinde bir yerlerde kabuk yanması dediğimiz yanmada helyum yanması başlar tekrardan. Bunun dışında da Hidrojen yanması olur.
Yıldız rüzgarlarıyla Karbon savrulur uzaya. Yıldız tam anlamıyla tutar, etrafa kurum yayar bir bakıma.
Helyum ile Karbon çekirdeğin yoğunluk farkı, bir volkandan fışkıran lavlarla, lavların üstündeki hava kadardır neredeyse. Yıldızların merkezlerindeki basınçların nasıl bir yoğunluk farkına neden olduğunu anlatmak için böyle bir benzetmeyi kullanmak , sanırım abartı olmaz.
Karbon yanması başladıktan sonra merkezdeki Karbon çekirdeğinin çevresinde bir yerlerde kabuk yanması dediğimiz yanmada helyum yanması başlar tekrardan. Bunun dışında da Hidrojen yanması olur.
Yıldız rüzgarlarıyla Karbon savrulur uzaya. Yıldız tam anlamıyla tutar, etrafa kurum yayar bir bakıma.
Helyum ile Karbon çekirdeğin yoğunluk farkı, bir volkandan fışkıran lavlarla, lavların üstündeki hava kadardır neredeyse. Yıldızların merkezlerindeki basınçların nasıl bir yoğunluk farkına neden olduğunu anlatmak için böyle bir benzetmeyi kullanmak , sanırım abartı olmaz.
Neon Yanması
Karbon yanması sürecinde yıldızın
çekirdeğinde yanma ürünü olan Oksijen, Magnezyum ve Neon birikir. En az 1,2·109
Kelvin ısı ve en az 4·109 kg/m³
basınç altında Neon Yanması başlar. Bir kaç bin yıl gibi bir yıldız ömrü için
kısa sayılabilecek bir süreçte, karbon bu tepkimeleri sürdürecek miktarın
altına düşer ve çekirdek tekrar soğuyarak kendi içine çökmeye devam eder. Bu
çökme sonucunda ısı ve basınç tekrar artarak yeni bir hidrostatik denge oluşur
ve Neon yanması başlar. Çekirdeğin çevresindeki katmanlarda yine dışa doğru
soğan kabukları şeklinde katman katman karbon yanması ve daha dışarda Helyum ve
Hidrojen yanmaları devam eder.
Güneş kütlesinin 4 ve 8 katı
büyüklüklerde yıldızlar kararsızlaşır ve dış kabuklarını yıldız rüzgarlarıyla
atarak etraflarında bir ‚gezegenimzi
bulut‘ oluştururlar. Geriye yıldızın
Oksijen, Neon ve Magnezyumdan oluşan çekirdeği kalır ve Beyaz Cüce olarak
varlığını sürdürür. Güneş kütlesinin 8 katından daha büyük olan yıldızlar Neon
yanmasını sürdürürler ve demire kadar olan elementleri sentezlemeye devam
ederler. Gittikçe daha ağır elementlerin sentezlenmesi (füzyonu) süreci hızlanarak birbiri içine geçer ve sürer.
Oksijen Yanması
Oksijen yanması için yıldızın başlangıç kütlesi güneş kütlesinin 8 katından fazla olmalıdır. Daha hafif elementler füzyon tepkimeleriyle tükendikten sonra en az 1,5·109 Kelvin ısı ve en az 1010 kg/m3 basınç altında Oksijen yanması başlar. Oksijen yanması sırasında iki tane (16O) Kükürt (S), Fosfor (P), Silisyum (Si) ve Magnezyum (Mg) oluşturmak için füzyon tepkimesine girerler. Bu arada γ ışıması, Nötron n, Proton ya da Hidrojen çekirdeği 1H (Proton) ve α (Helyum Çekirdeği) ışıması yaparlar.
Önceki Neonyanması sırasında yıldızın merkezinde Oksijen ve Magnezyum dan oluşan inaktif bir çekirdek oluşmuştu. Yakıt yetersizliğinden Neon yanması durur. Kendi kütlesinin yerçekimine karşı koyabilecek ışın basıncı oluşamayınca çekirdek kendi içine doğru çökmeye devam eder. Bu sayede ısı ve basınç tekrar artarak Oksijenin yanmasını sağlayacak ısı ve basınçlara ulaşılarak yeni bir hidrostatik dengeye varılır. Çekirdeğin kabuğunda Neonyanması başlar yine. Dışarı doğru diğer kabuklarda sırasıyla Karbon yanması, Helyum yanması ve Hidrojen yanması varlıklarını sürdürürler.
Oksijen yanması sadece bir kaç yıl sürer. Bu sürede çekirdekte Oksijen
tükenirken Silisyum birikmeye başlar. Yakıt olarak Oksijen termonükleer süreci
sürdürmeye yetmeyecek kadar azaldığında çekidek yeniden soğuyarak kendi içine
çökmeye devam eder ve artık son aşama olan Silisyum yanmasını sağlayacak
koşullar oluşunca yeni bir hidrostatik dengede kararlılık sağlanır.
Silisyum Yanması
Silisyum yanması için yıldızın merkezinde en az 2,7·109 Kelvin ısı ve en az 3·1010 kg/m3 basınç gerekir. İki Silisyum 28Si çekirdeği Nikel 56Ni oluştururlar. Ve bu iki β ışımasıve pozitron ve elektron serbest bırakarak Kobalt‘ a 56Co ve sonunda Demire 56Fe dönüşür.Silisyum yanması Oksijen yanmasını takip eder. Yıldızın merkezinde yanma tepkimesini sürdürmeye yetecek kadar Oksijen kalmayınca devreye girer.
Daha önceki çekirdekteki yanma fazlarında Silisyum birikir ve ışın basıncı yetmeyip yerçekimi etkisiyle çekirdek kendi içine çökmeye devam edip Silisyum yanmasını sağlayacak ısı ve basınç oluşana dek. Silisyum yanması sürerken merkezden dışarı doğru kabuk katmanlarında sırasıyla Oksijen, Neon, Karbon, Helyum ve Hidrojen yanmaları da sürer. Buraya kadar daha çok proton sayıları tek olan elementler sentezlenir.
Silisyum yanması termonükleer yanma süreçlerinin sonuncusudur. Çünkü Demir 56Fe çekirdek başına en yüksek bağlanma enerjisine sahiptir. Bir başka deyişle demir, tüm termonükleer yanma tepkimelerinin son aşamasıdır. Yıldızın kütlesine göre Silisyum yanması bir kaç saatten bir kaç güne kadar sürebilen bir süreçte tükenir ve yer çekimi etkisiyle içe çökme evrenin en güçlü patlaması olan süpernova tip II patlamasıyla son bulur.sın
Süpernova‘ larda daha ağır elementlerin oluşması
Kütle ağırlığı 60 tan daha fazla olan elementler yıldızlardaki yanma süreçlerinde sentezlenemezler. Bu aşamadan sonraki elementler sentez için enerjiye gereksinim duyarlar ve enerji açığa çıkmaz. Yani yanma süreci artık kendi kendini sürdürmeye yetmez. (Endoterm tepkime) Demek ki bu elementler varolduklarına göre kosmokimya ya göre daha farklı çekirdek sentezi olasılıkları olmalıdır.
Güneşimiz büyüklüğündeki ve altındaki büyüklükleerdeki yıldızlarda dış kabuğun bir kısmı uzaya fırlatılır ve Beyaz Cüce denen yıldız artıkları kalır geriye. Bunların soğuması daha milyarlarca yıl sürebilir.
Güneş kütlesinin 10 katı kadar olan yıldızlarda çökme hızla ilerler ve yer çekimi etkisiyle öyle ısı ve basınçlara ulaşılır ki 1572 de Tycho Brahe‘ ninde kayıtlara not düştüğü gibi, sadece bir kaç gün sürecek, tüm gezegenlerden daha parlak ve güpe gündüz çıplak gözle bile görülebilecek parlaklıkta bir yıldız ortaya çıkar. Bu bir Süpernova‘ dır. Genelde dış kabuk, bazen tüm kütlenin yarısı, bu esnada uzaya fırlatılır.
İşte bu patlayıcı madde bulutunda demirden daha ağır olan ikinci grup elementler oluşur. Bu elementler daha çok Nötronların (s - ve r - süreci)1 ve Protonların (p- süreci) çekirdeklerle kaynaşması sonucu oluşurlar. Bu esnada oluşan ağır elementelerin daha hafif elementlere parçalanarak (spallation) oluşturdukları ve nötron yakalayarak daha hafif elementlerin dönüşümleri ile yıldızların merkezinde demire kadar olan sentezde atlanan diğer elementler ve isotopları da oluşur. (Örneğin: Lityum, Berilyum ve Bor un bazı nadir isotopları da bu süreçte oluşur)
Ancak bunların ayrıntısına girmek bu makalenin kapsamı dışındadır.
1 - s; Slow: yavaş
ve r; rapid: hızlı
Bu ağır konuyu mümkün olduğunca anlaşılır kılmaya
çalıştım. Bazı tekrarlar ve benzetmeler kaçınılmazdı. Umarım bu harika evreni
biraz daha iyi anlamanıza ve bilimden, özellikle kozmolojiden keyif almanızı
sağlayabilmişimdir. Gündelik yaşamdan ve gündelik kaygılardan biraz uzaklaşarak
evrenin şiirini dinlemeye ayıdığınız vakite deymiştir. Buraya kadar takip
edebildiyseniz, bundan sonraki yolculuğumuzdan daha çok keyif alacağınızı
söyleyebilirim. Atom bombasının öyküsünde buluşmak üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder