İstemenin
esrarı biraz da ısrardır. Ortodonti uygulamalarındaki dişlere takılan
teller gibi. Yetişkinde bile dişleri sürekli mikron mikron çekip, 2 yıl
sonra insanların mükemmel bir diş yapısına sahip olmaları gibi örneğin.
İsteğinizi evrene bildirir, kodlarsınız. Konjonktür uygun olduğunda, hadi uygun kelimeyi bu seferde astronomiden ödünç alalım (Astroloji de kullanıyor bu terimleri ama ben onlardan ödünç almak istemedim ;) ), tabiri caizse konstellasyon uygun olduğunda, kodumuz anahtar
olur, kilidi açıverir. Yani isteklerimiz gerçekleşir.
Tarihte Berlin
duvarını yıkıp iki Almanya’ yı birleştiren Willy Brandt’ ın Ost Politik
(Doğu Politikası) böyle bir şeydi bana göre. Asla mevcut durumu olduğu
gibi kabul etmediler ve sürekli gündemde tuttular, hazırlıklarını
sürekli gözden geçirdiler. Yani öyle bir gecede oluvermedi tesadüfen.
Vizyonlarına her zaman inandılar.
( *
Konstellasyon (Stella: latince yıldız; con: birlikte) : Yıldızların
gözlemciye göre uzayda birbirlerine göre üç boyutlu konumları.
Dizilişleri)
Sağlık
bakanımız yurt dışından doktor ithal etmek istiyormuş. Sayın bakanımızı
tebrik ederim. Ortada bir sorun varsa elbette bu sorunu bir şekilde
çözmek onun görevidir. Her şeyden önce vatandaşlarımız her şeyin en
iyisine layıktır. Ben bir vatandaş olarak her şeyin en iyisini talep
ederim çünkü. Can teslim edilecek doktorların kalitesini de elbette
sorgulamak vatandaş olarak herkesin hakkıdır.
Ben şu maddeleri talep ediyorum;
1-
Diplomaside karşılıklılık ilkesi vardır. Yani Türkiye de hekimlik
yapacak hekimlerin ülkesindeki koşullar burada da geçerli olmalıdır.
Onlar buraya nasıl gelecekse, buradaki hekimlerin de aynı koşullarda o
ülkelere gidip iş bulma ve çalışma koşulları olmalıdır.
2-
Bir türk hekim Amerika’ ya, İngiltere’ ye nasıl gidiyorsa, onlar da
buraya aynı koşullarda gelebilmelidir. Uluslar arası uygulamalar bizlere
de yol gösterici olmalıdır ve bu işin standartları olmalıdır.
Yani;
a-
TUS benzeri ciddi bir sınavdan geçmeden Türkiye’ de çalışma hakları
olmamalıdır. Bu hekimlere sonuçta can emanet edilecektir değil mi?
b- İletişim kurabilmek için yeterli Türkçe konuşabilmeli ve yazışabililer.
c- Türkiye’
de çalışabilmeleri için gereken sertifikaları aynı bizler gibi mecburi
hizmet yapmadan verilmemelidir. Bu hem yeni ülkedeki çalışma koşullarına
adapte olmaları için de gereklidir. (Bizler askerlik dışında ayrıca
bir yükümlülük yerine getirerek mecburi hizmete zorlandık, Şimdi
yabancı hekimler gelebilsin diye mecburi hizmeti de kaldırırlar mı
acaba? Hiç bir şey demeyecek miyiz?)
d-
Malpraksis yasası aynı şekilde bağlayıcı olmalıdır ve vazgeçip geri
döndükleri takdirde de vatandaşın mağdur olmaması için zaman aşımına
uğramadan sorumlulukları devam edebilmelidir. İlgili devletlerle ikili
anlaşmalar nasıl olur bilemem, hukukçu değilim, ama bunlar güvencede
olmalı diye düşünüyorum.
Almanların yıllarca Türk işçilere ' Misafir İşçi ' dedikleri gibi gelecek olan meslekdaşlarımıza 'Misafir Hekim' mi diyeceğiz?
Gel demesi kolayda git demesi zordur misafirlere.
Süreli mi gelecekler? Süresiz izin mi verilecek?
Ucuz ve nitelikli işgücü mü olacaklar?
Yüksek kaiteli beyin göçü mü hedefleniyor?
Hangi ülkelerden hangi kalitede hekim gelir?
Hekim ücretleri ve çalışma koşulları uzun vadede nasıl etkilenir?
Uzun vadede Türk tıbbı nasıl etkilenir?
Yıllarca kendi otomobilimizi, uçağımızı yapamadığımız gibi Türk Tıbbı da biter mi?
Tıbbın imajından daha ne kadar harcanabilir acaba?
(Hani
emek harcamadan doğada hazır bulunan ağaçlar kesilip, yerine de fidan
dikmeden ormanlar yok ediliyor ya kısa süreli çıkarlar için.
Yağmalanıyor yani)
Bizler de dışarı çıkabilecek miyiz karşılıklılık ilkesi gereğince?
Bizler hala " Gündelik sorunlarımız bitsin de hele, bunlara sonra sıra gelir " diye bekleme modundayız.
Oysa bu işlere sıra geldiğinde kurtarılabilecek pek bir şey kalmamış olacak ortada. Canımız
yanınca duygusal olarak ilk aklımıza geliverenleri sıralayıp, neredeyse
şahıslardan medet umar durumdayız benim gözlemim.
Halkla ilişkiler (PR)
gibi kavramlar bizlerin aldığı eğitim gereği lügatçemizde yok ve bu
işleri sanki profesyonel şirketler halleder, bunlar büyük şirketlerin
işleriymiş gibi görüyoruz hala. Ciddiyetini ve önemini kavrayamadık.
Hükümet kararını vermiş ve deklare etmiş.
Halk alacağı hizmete bakar. Bizi düşünmez.
Bizler ise umursamıyoruz.
Işıkta
dalga boylarının aynı olması rengi belirler, ama dalga boylarının
senkronize olması o ışığı laser yapar, odaklar. Köprüden geçerken bile
köprü yıkılmasın diye uygun adım yürünmez örneğin. Bizler ise hala belli
başlıklarda uzlaşmış değiliz. Ne istediğimizi bilmiyoruz. Havanda su
dövüp tartışıp duruyoruz. Ve vakit kaybediyoruz.
Ne dalga boylarımız birbirini tutuyor, ne de senkronize olabiliyoruz.
Flörtte
bile uyumlu hareketler vardır. İnsanlar dans ederler. Düğünlerde iki
tarafta aynı müzikte uyumlu hareket ederek birlik moduna girerler
örneğin. (Beden dili). Bizler derneğin kuruluş yıldönümünde bile
Eskişehir de bir araya gelemedik. Hala derneklere ödeyeceğimiz aidatları
düşünüyoruz. Aferin bize.
Başta AHEF, TTB ve sendikaların bu konularda hazırlıkları var mı? Ne düşünüyorlar bilmiyoruz. (Sahi AHEF diye bir şey vardı değil mi?)
(Önümüzdeki 14 Martta coşkuyla kutlayacağımız ve her kesimi kapsayacak bir organizasyonun hayalini kurabilir miyiz acaba?)
TTB
nin, AHEF in, Sendikaların ve diğer hekim kuruluşlarının bu konuda
söyleyiverecekleri laf sıkıntısı çektikleri sanmıyorum. Ama bir
ajandaları var mı? Ne yapmayı düşünüyorlar?
(AHEF' in ne yapacağını, kendisi biliyorsa bile şayet, bizlerden sakladığı ' SIR ' herneyse artık, herhalde WickiLeaks' te yayınlanmadan bilemeyeceğiz)
Bu konularda bizler ne düşünüyoruz? Ne yapmayı planlıyoruz?
Bakanlık niyetini kodlamış.
Biz geleceğimizi zihnimizde nasıl kodluyoruz?
(Yıllık izinde neler okuduğum belli olmuştur herhalde )
Çarşamba, 01 Aralık 2010 18:06 ailehekimleri.net te yayınlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder