10 woest men-made dsasters
Geçen yazımda ele aldığım sanal Tana Ülkesi’ndeki denge bozulması, ilk
bakışta izah edilir gibi değil.
Ancak
hata yapmanın ve çuvallamanın kendi mantığı vardı.
12 denekten sadece birisi deneyin sonunda nüfus sayısını korumayı başarabilmişti.
Ortalamanın
üstünde zekaya sahip katılımcılar, özellikle öğrenciler bir çok faktörü aynı
anda değiştirebilecekleri halde, ağırlıklı olarak işleri sıraya koyarak yapma
eğilimindeydiler. Örneğin önce çok sayıda kuyu açarak işe başlıyorlardı...
Sonra tarımı, daha sonra ise hayvan yetiştiriciliğini ele almaya
çalışıyorlardı.
Aşırı kendine güven önemli bir handikaptı. Bazıları kendini kaybetmiş muzaffer bir komutan coşkusuyla traktör sayısını elliye tamamlamaya çalışıyordu söz gelimi, bir diğeri ise ısrarla bir kanal projesini tamamlamaya çalışıyordu.
Aşırı kendine güven önemli bir handikaptı. Bazıları kendini kaybetmiş muzaffer bir komutan coşkusuyla traktör sayısını elliye tamamlamaya çalışıyordu söz gelimi, bir diğeri ise ısrarla bir kanal projesini tamamlamaya çalışıyordu.
Açılan çok sayıda kuyunun suyu bir süre sonra azalmış ve su seviyesi düşmüştü. Yer altı suları kullanıldığı oranda yerine gelmiyordu ve su seviyeleri daha derinlere inmişti... Sağlık hizmetleri ölüm oranlarını azaltıyordu ama bu seferde nüfus çok hızlı artıyor ve aile planlaması için geç kalınıyordu... Ve bunlar et tüketimi kısılıp leoparlar avlanarak finanse edilme yoluna gidiliyordu.
Sınırsız yetkilerle donatılmış diktatörler gibi ve son derece iyi niyetle işe başlayanlar geri bildirimleri (negatif feedback) yeterince iyi değerlendiremiyorlardı. Akıntıyla birlikte yavaş bir hareket yerine hızlı ve kesin, aceleci, uzun erimli etkileri de hesaplayarak değil, kısa vadeli etkilere odaklanarak kararlar veriliyordu.
İnsanlar çizgisel (lineer) düşünme eğilimindeydiler ve ağsal etkileşimleri kontrol edemiyorlar, bekledikleri doğrusal (logistic, lineer) artışlar yerine geometrik (eksponential, logaritmik) artışları denetleyemiyorlardı...
Önce bir tamirci mantığıyla sorunu tespit edip sistem içindeki bir noktaya odaklanılıyor, soruna yol açan nedenler vs. üzerinde pek durulmayarak o an için o sorunu ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Onarımla uğraşırken de bu arada başka yerde olan bitenleri gözden kaçırıyorlardı. Çalışmakta olan bir makineyi tamir etmek gibi bir şeydi yani...
Parça-bütün
ilişkisi içinde ve verilen kararların uzun vadeli etkilerinin geri dönüşü
hesaplanmadan davranılıyordu.
Bir soruna odaklanınca diğer sorunlar ve bunların gelecekteki ağırlıkları gözden kaçabiliyordu. Verilen kararların yan etkileri ve devam eden etkileri hesaplanamıyordu.
Sorunlar çıktığında aceleyle düzeltme girişimlerinde bulunularak direksiyon fazla kırılıyor, sistemin hızı ise dengenin raydan çıkmasına sebep oluyordu..
Bir soruna odaklanınca diğer sorunlar ve bunların gelecekteki ağırlıkları gözden kaçabiliyordu. Verilen kararların yan etkileri ve devam eden etkileri hesaplanamıyordu.
Sorunlar çıktığında aceleyle düzeltme girişimlerinde bulunularak direksiyon fazla kırılıyor, sistemin hızı ise dengenin raydan çıkmasına sebep oluyordu..
Birçok
eylem koşullu örgüsel bir yapı içindedir ve birden çok sonucu vardır. Sistemler
birçok etkiyi emer, tamponlar, dengelerler. Bir etkinin sonuçlarını görmemiz ve
yaptığımız etki ile bağlantısını anlamamız zaman olarak oldukça geciktiğinden,
hemen algılayıp, aradaki bağlantıyı kurup frene basmamız da oldukça gecikir bu
yüzden. Hatta bize bazen fren mesafesi bırakmaz.
Başlangıçtaki
niyetimizin tam tersi, hatta başlangıçtaki geçici başarılarımızı gölgeleyecek
kadar ağır bedellerle ve geri dönüşümsüz zararlarla geri dönebilir
başlattığımız bir etki. Bir etkinin yan etkilerini ve devam eden bağlantılı
domino taşı etkilerini her zaman göz önünde bulundurmamız pek mümkün
olmayabilir...
Bir etki,
farklı oranlarda birçok faktöre etki ederek etkisi dallanır, budaklanır ve
karmaşık sistemlerde birçok dallanan etki yolaklarına neden olur.
Yaklaşık
60.000 yıl öncesinin koşullarına göre gelişmiş insan beyni, gösterdiği bu
spontan dizgisel ve doğrusal algılayış ve yorumlayış ile şimdiye değin başarılı
olmuş ya da en azından içinde yaşadığı koşullarda bu davranış ve etkileşim
kalıplarının pek zararı olmamıştır. Ancak bugün tür olarak geldiğimiz noktada
kendi ellerimizle yarattığımız dünyanın ölçeği ve teknolojik imkânlarla
türümüze ve üstünde yaşadığımız gezegene verebileceğimiz zararları düşünerek
artık karmaşık sistemleri de yönetmeyi öğrenmemiz, bunun yollarını geliştirmemiz
lazım.
Peki, bu konuda neler yapabiliriz?
Peki, bu konuda neler yapabiliriz?
Bir
sonraki yazımızda...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder