“Beethoven, bir kızılderili
kabilesinde doğsaydı, yine de en güzel tam tam müziklerini bestelerdi.”
Bu deyiş, deha -yetenek ve dahinin içinde geliştiği
ortam gibi birbiriyle etkileşim içindeki öğeler hakkında, bu soruya verilen
meşhur bir karşılıktır.
Einstein da eskimo olarak doğsaydı, belki de en harika kapan ve tuzakları tasarlardı...
Dahi (fransızca génie, latince genius yaratmak, varetmek, oluşturmak), olağanüstü yaratıcı, yetenekli insan anlamına gelir. Günümüzde IQ’nun 130 ya da tanımlamaya göre 145’in üstünde olması gibi algılanabilmekle birlikte, yetenek, yaratıcılık, hayal gücü ve sezgi gibi özellikleri de içerir.
Bilim Nobel ödülü alan bilim adamlarının bazı ortak özellikleri vardır bana göre. Filmlerde ve karikatürlerde imgelendiği gibi laboratuardan ve kütüphaneden çıkmayan, yalnız yaşayan, kamburu çıkmış, gözlüklü va asosyal tipler değiller asla...
Tam tersine gelişmeleri iyi takip eden, kimlerden nasıl yardım isteyeceklerini çok iyi bilen, takım oluşturabilen, önemliyle önemsizi birbirinden iyi ayırdedebilen, iyi gözlemci ve olaylara farklı bakabilen, kafalarındaki sınırların farkına varıp aşabilen, doğru soruları sorabilen insanlar.
Şöyle bir olay anlatılır;
Vernon adında bir fizyoloji profesörü Nobel ödülü almış. Öğrencilerinden biri, ödülden sonraki ilk derste, hocaya şu soruyu sormuş: " Hocam, fizyoloji alanında bu ülkede üç binin üzerinde bilim adamı var. Bu kadar bilim adamının arasında, bu ödüle niçin siz layık görüldünüz? Sizi diğer bilim adamlarından ayıran özellik nedir?
Profesör Vernon yüzünde bir gülümsemeyle şu cevabı vermiş: " Hepsini anneme borçluyum. Diğer çocukların anneleri, onlar okuldan dönünce, "Söyle bakalım, öğretmenin sorularına iyi cevap verebildin mi ?" derken; annem "Vernon bugün öğretmene iyi bir soru sordun mu?" diye araştırırdı. Ben niçin Nobel Ödülü aldım? Beni diğerlerinden ayıran özellik ne? Bunu soruyorsunuz değil mi ? Beni diğerlerinden ayıran özellik, benim diğerlerinin sormadığı soruları sormam ve sormaya devam etmemdir"
Bir toplumda deha oranı nedir? Milyonda bir çıksa, ülkemizde 70 tane deha olması gerekir. Çok çok zeki diyebileceğimiz insanların sayısı da yüzbinde bir olsun. Çok zekilerde onbinde bir. Kişilerin zeka profili bir çan eğrisi gibi dağılmış olsun. Ne kadar potansiyelimiz vardır hesaplayınız.
Bu insanların önemli bir kısmını zamanında keşfedip ideal ortamlarda özel eğitimle teşvik edebilsek, bu insanlar özel eğitim almış hocalardan dersler alarak kendi ayarlarında insanlarla birarada olup rekabet edebilseler….
Lise çağlarımda Adam Smith’in “Milletlerin Zenginliği“ ni okuyup çok etkilenmiştim. Bu yazımda da aynı başlığı biraz farklı kullanmak istedim, çünkü gerçek zenginliğin yer altı kaynakları, madenler ve petrolden ziyade, çok iyi eğitilmiş bir toplum olduğunu, gerçek zenginliği kafatasımızın içinde aramamız gerektiğini düşünüyorum.
Çoklu Zekâ Kuramı ilk olarak 1983 yılında Howard Gandner’ın ‘Frames of Mind ‘ adlı kitabında açıklamasıyla ortaya çıkmıştır. Gardner’ a göre; Zeka, bir ya da birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme yeteneğidir.
1. Mantıksal Matematiksel Zeka
2. Sözel-Dilsel Zeka
3. Görsel Zeka
4. İçsel Zeka
5. Sosyal-Kişiler Arası Zeka
6. Müziksel-Ritmik Zeka
7. Doğa Zekası
8. Kinestetik-Bedensel Zeka
Ve buna son zamanlarda varoluşsal zeka ekleyenler var (Ruhsal zeka).
Genelde hepimiz bu değişik zeka türlerini farklı ölçülerde ve bir arada kullanırız, neredeyse parmak izimiz gibi bize özgür bir tarz geliştirecek şekilde üstelik. Bir futbol oyuncusu sözgelimi koşmak, topu başkasına atmak ve topu yakalamak gibi özellikleri içeren bedensel-kinestetik zekaya sahip olmasının yanında, bu kişinin kendisini oyun sahasına adapte edebilmesi için görsel-uzaysal zekaya ve oyunda ortaya çıkabilecek muhtemel anlaşmazlıkların çözümü ve takım oyunu için kişilerarası zekaya, gerekli öz-disiplin için içsel zekaya sahip olması gerekmektedir.
Çoklu Zekâ Kuramının bazı ilkelerine değinelim, burada yeri gelmişken:
- Bireysel farklılıklardan dolayı her zekânın farklı bireylerde gelişim süreci de birbirinden farklıdır.
- Çoklu zekâlar üzerine gidilerek güçlendirilebilir, aynı zamanda üstüne düşülmeyerek köreltilebilir.
- Bireyler kendi zekâları hakkında bilgi edinebilir ve zekâlarını geliştirme yollarını öğrenerek geliştirebilir.
- Zekâlar, algı, hafıza, problem çözebilme ve dikkat açısından birbirlerinden farklılık gösterebilir.
- Her bir zekâ diğer zekâların gelişimi için kullanılabilir.
- Çoklu zekâlar beyinde belirlenmiş yerlere sahiptir. Birebir işlevleri olduğu gibi birlikte çalışabilmektedirler.
Çocuklarımızın yeteneklerini ne kadar erken keşfeder ve yeteneklerine göre kendilerini geliştirme ortamı sağlayıp teşvik edersek o kadar mutlu ve verimli bireyler geliştirme olasılığı yakalayabiliriz.
Dahilerimiz ve özel yeteneklerimiz milli servetimizdir. Beyin göçünü engelleyip, bu özel insanları kendi ülkemizde geliştirecek ve doğru yerde üretken olabilecekleri ortamlar sağlamanın yanı sıra, göçmüş olan beyinlerimizi, hatta yabancı yetenek ve beyinleri de ülkemize getirip üretken kılmanın yollarını bulmalıyız.
Bununla ilgili politikalar geliştirmeliyiz. Bu yetenek ve dehalar keşfini okul öncesi eğitime, hatta 0-3 yaşa indirmenin yollarını aramalıyız. 8 yıllık ilköğretimin bu özel insanları çok körelttiğinin ve küstürdüğünün da farkına varmalıyız. Yeteneğine göre çok daha erken dönemlerde farklı kulvarlarda devam etmelerini ve gelişmelerini sağlayacak objektif kriterler üzerinde çalışmalıyız…
Einstein da eskimo olarak doğsaydı, belki de en harika kapan ve tuzakları tasarlardı...
Dahi (fransızca génie, latince genius yaratmak, varetmek, oluşturmak), olağanüstü yaratıcı, yetenekli insan anlamına gelir. Günümüzde IQ’nun 130 ya da tanımlamaya göre 145’in üstünde olması gibi algılanabilmekle birlikte, yetenek, yaratıcılık, hayal gücü ve sezgi gibi özellikleri de içerir.
Bilim Nobel ödülü alan bilim adamlarının bazı ortak özellikleri vardır bana göre. Filmlerde ve karikatürlerde imgelendiği gibi laboratuardan ve kütüphaneden çıkmayan, yalnız yaşayan, kamburu çıkmış, gözlüklü va asosyal tipler değiller asla...
Tam tersine gelişmeleri iyi takip eden, kimlerden nasıl yardım isteyeceklerini çok iyi bilen, takım oluşturabilen, önemliyle önemsizi birbirinden iyi ayırdedebilen, iyi gözlemci ve olaylara farklı bakabilen, kafalarındaki sınırların farkına varıp aşabilen, doğru soruları sorabilen insanlar.
Şöyle bir olay anlatılır;
Vernon adında bir fizyoloji profesörü Nobel ödülü almış. Öğrencilerinden biri, ödülden sonraki ilk derste, hocaya şu soruyu sormuş: " Hocam, fizyoloji alanında bu ülkede üç binin üzerinde bilim adamı var. Bu kadar bilim adamının arasında, bu ödüle niçin siz layık görüldünüz? Sizi diğer bilim adamlarından ayıran özellik nedir?
Profesör Vernon yüzünde bir gülümsemeyle şu cevabı vermiş: " Hepsini anneme borçluyum. Diğer çocukların anneleri, onlar okuldan dönünce, "Söyle bakalım, öğretmenin sorularına iyi cevap verebildin mi ?" derken; annem "Vernon bugün öğretmene iyi bir soru sordun mu?" diye araştırırdı. Ben niçin Nobel Ödülü aldım? Beni diğerlerinden ayıran özellik ne? Bunu soruyorsunuz değil mi ? Beni diğerlerinden ayıran özellik, benim diğerlerinin sormadığı soruları sormam ve sormaya devam etmemdir"
Bir toplumda deha oranı nedir? Milyonda bir çıksa, ülkemizde 70 tane deha olması gerekir. Çok çok zeki diyebileceğimiz insanların sayısı da yüzbinde bir olsun. Çok zekilerde onbinde bir. Kişilerin zeka profili bir çan eğrisi gibi dağılmış olsun. Ne kadar potansiyelimiz vardır hesaplayınız.
Bu insanların önemli bir kısmını zamanında keşfedip ideal ortamlarda özel eğitimle teşvik edebilsek, bu insanlar özel eğitim almış hocalardan dersler alarak kendi ayarlarında insanlarla birarada olup rekabet edebilseler….
Lise çağlarımda Adam Smith’in “Milletlerin Zenginliği“ ni okuyup çok etkilenmiştim. Bu yazımda da aynı başlığı biraz farklı kullanmak istedim, çünkü gerçek zenginliğin yer altı kaynakları, madenler ve petrolden ziyade, çok iyi eğitilmiş bir toplum olduğunu, gerçek zenginliği kafatasımızın içinde aramamız gerektiğini düşünüyorum.
Çoklu Zekâ Kuramı ilk olarak 1983 yılında Howard Gandner’ın ‘Frames of Mind ‘ adlı kitabında açıklamasıyla ortaya çıkmıştır. Gardner’ a göre; Zeka, bir ya da birden fazla kültürde değer bulan bir ürün ortaya koyabilme yeteneğidir.
1. Mantıksal Matematiksel Zeka
2. Sözel-Dilsel Zeka
3. Görsel Zeka
4. İçsel Zeka
5. Sosyal-Kişiler Arası Zeka
6. Müziksel-Ritmik Zeka
7. Doğa Zekası
8. Kinestetik-Bedensel Zeka
Ve buna son zamanlarda varoluşsal zeka ekleyenler var (Ruhsal zeka).
Genelde hepimiz bu değişik zeka türlerini farklı ölçülerde ve bir arada kullanırız, neredeyse parmak izimiz gibi bize özgür bir tarz geliştirecek şekilde üstelik. Bir futbol oyuncusu sözgelimi koşmak, topu başkasına atmak ve topu yakalamak gibi özellikleri içeren bedensel-kinestetik zekaya sahip olmasının yanında, bu kişinin kendisini oyun sahasına adapte edebilmesi için görsel-uzaysal zekaya ve oyunda ortaya çıkabilecek muhtemel anlaşmazlıkların çözümü ve takım oyunu için kişilerarası zekaya, gerekli öz-disiplin için içsel zekaya sahip olması gerekmektedir.
Çoklu Zekâ Kuramının bazı ilkelerine değinelim, burada yeri gelmişken:
- Bireysel farklılıklardan dolayı her zekânın farklı bireylerde gelişim süreci de birbirinden farklıdır.
- Çoklu zekâlar üzerine gidilerek güçlendirilebilir, aynı zamanda üstüne düşülmeyerek köreltilebilir.
- Bireyler kendi zekâları hakkında bilgi edinebilir ve zekâlarını geliştirme yollarını öğrenerek geliştirebilir.
- Zekâlar, algı, hafıza, problem çözebilme ve dikkat açısından birbirlerinden farklılık gösterebilir.
- Her bir zekâ diğer zekâların gelişimi için kullanılabilir.
- Çoklu zekâlar beyinde belirlenmiş yerlere sahiptir. Birebir işlevleri olduğu gibi birlikte çalışabilmektedirler.
Çocuklarımızın yeteneklerini ne kadar erken keşfeder ve yeteneklerine göre kendilerini geliştirme ortamı sağlayıp teşvik edersek o kadar mutlu ve verimli bireyler geliştirme olasılığı yakalayabiliriz.
Dahilerimiz ve özel yeteneklerimiz milli servetimizdir. Beyin göçünü engelleyip, bu özel insanları kendi ülkemizde geliştirecek ve doğru yerde üretken olabilecekleri ortamlar sağlamanın yanı sıra, göçmüş olan beyinlerimizi, hatta yabancı yetenek ve beyinleri de ülkemize getirip üretken kılmanın yollarını bulmalıyız.
Bununla ilgili politikalar geliştirmeliyiz. Bu yetenek ve dehalar keşfini okul öncesi eğitime, hatta 0-3 yaşa indirmenin yollarını aramalıyız. 8 yıllık ilköğretimin bu özel insanları çok körelttiğinin ve küstürdüğünün da farkına varmalıyız. Yeteneğine göre çok daha erken dönemlerde farklı kulvarlarda devam etmelerini ve gelişmelerini sağlayacak objektif kriterler üzerinde çalışmalıyız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder